MENZİL/SEMERKAND CEMAATİ

1. Tarihçe

Oluşum Nakşibendiliğin Hâlidi kolunun ülkemizdeki uzantılarından biridir. Menzil tarikatı diye de bilinen bu kolun kurucusu Siirt civarından Adiyaman'ın Kahta ilçesi Menzil köyüne gelip yerleşen Gavs Bilvanisi olarak da bilinen ve Seyyid soyundan geldiği iddia edilen Abdülhakim el-Hüseyni ve Gavsi Azam mahlaslarını kullanan Abdülhakim Erol'dur. Bu şahıs 1902 yilinda Siirt'in Baykan ilçesinde dünyaya gelmiş, 1972 yılında Menzil'de vefat etmiştir. Onun ölümünden sonra yerine oğlu Muhammed Raşit Erol (19301993) geçmiş, M. Raşit Erol'un ölümünden sonra da yerine kardeşi Abdülbaki Erol geçmiştir. Bu oluşum, bugün de faaliyetlerini Menzil köyü merkez olmak üzere Türkiye'nin her bölgesinde devam ettirmektedir.

2. Öne Çıkan Görüşleri

Bir tarikat yapılanması olan Menzil dergâhının dini görüşleri şöyle özetlenebilir:

a. Tarikatın halifeliği iki yolla olur. Birincisi işaretle verilen halifelik, ikincisi de zaruretle verilen halifeliktir. İşaretle halifelik, silsiledeki meşayih-i kiramin mana alemindeki ittifakı ve işaretleriyle verilir. Tabii bu silsilenin başı Hz. Peygamber'dir (sav). Allah Teâla kimi seçtiyse, mürşid ona hilafet verir.

b. Münkir, mürted, münafik gibi dini terimleri kolayca diğer Müslümanlar için kullanmaktadırlar. Tarikatı tenkit eden veya bazı kabul ve uygulamalarını reddeden kimseye "münkir" denir. Tarikat münkirinden, öz kardeş olsa bile adeta bir aslandan kaçar gibi uzaklaşmak gerekir. Böyle bir kişinin (münkirin) bir lokmasını yemek, kalbin kırk gün manevi qidasını almasına mani olur. Kalbi öldürür ve zikir yapamaz hale getirir. Fitnelerinden müridleri korumak amacıyla, böyle münkirlerin gıybetlerini yapmak caizdir.

c Tarikatta, kalbin selim hale gelmesi üç safhada gerçekleştirilmektedir. Birinci safha manevi kirlerden temizlik, ikinci safha yüksek ahlaklarla güzellik, üçüncü safha ilahi huzura kabul ve yüce Allah ile özel beraberliktir. Buna da ancak tevbe-i nasůh ile ulaşılabilir. Tevbe-i nasuh ise Allah dostlarının yanına gidip, onların manevi terbiyesinde ve kemâlâtlarının himayesinde bulunmak suretiyle elde edilebilir.

d. Takva yolunda imam olan bir ârifi sevmek ve desteklemek imanın bir parçasıdır. Mürid, ulaştığı bütün ilahî ilim, feyiz ve nurun kendisine mürşidinin üzerinden geldiğini, bunun için Cenab-ı Hakkın onu vesile ettiğini bilmeli ve kalbini tamamen ona çevirmelidir.

e. En önemli amellerden biri "rabita'dır. Rabita, müşahede makamina ulaşmış, ilahî huzurda kabul görmüş, Allah'ın nuru ve edebiyle süslenmiş kamil bir mürşide kalbi bağlamaktan ibarettir. Rabitada mürşid ile mürid arasına kimse giremez. Mürşidin sağlığında ondan başkasınarabita edilmez. Bu iş ortaklık/şirk kabul etmez.

f. Mürşid yani tarikatın lideri olağanüstü hatta bir anlamda yarı ilahi bir konumdadır. Söz konusu anlayışın yansımalarından bazıları şunlardır:

  • Mürid, bir nimetle karşılaşınca onu kendisinin herhangi bir ameline bağlamak yerine, mürşidinin dua ve bereketine bağlamalıdır. Nimetin yaratani Allah ise de sebebi mürşiddir.
  • Her mümin kişi, mürşid-i kamilini, Allah ve Resulü'nün (s.a.s.) bir emaneti olarak görmelidir. Ona karşı yapacağı hürmetin, aslında Allah ve Resulü'ne yapılan bir hürmet olduğuna inanmalıdır.
  • Kamil mürşidin ilahi tecellilere ayna olan kalbi, yeri ve göğü aynı anda seyredecek bir genişliğe sahiptir.
  • Allah Teâla, yeri, karayı, havayı, denizi, hayvanları, dostu olan mürşidin emrine verir. O mürşid bunları dilediği zaman istediği gibi kullanır.
  • Mürşid, kalpleri halden hale döndüren "Mukallib" ismine mazhar olduğu gibi, insan ile kalbi arasına girebilme sıfatıyla da süslenmiştir.
  • Mürid kesin bir inançla, mürşidinden sadir olan her fiilin, sözün, halin, hareketin ve sükûnun Allah Teâla'nın emir ve rizasıyla olduğuna inanmalıdır. Gerçek ihlas da zaten budur. Dolayısıyla mürid, şeyhinin hallerinden birinin şeriata muhalif olduğunu gördüğünde, her ne kadar şeyhine uymayıp şeriatin gereğince amel etmesi gerekirse de, şeyhinin bu halini inkara da kalkışmaz.
  • Şeyhin dini ilimleri tahsil etmiş olması şart değildir; Fâtiha'yı bilmeyen ümmi bir kişi, ilm-i ledün ile mürşidlik mertebesine ulaşabilir.
  • Mürid, kämil bir mürşidi aramak ve onu bulduktan sonra da canıyla, malıyla onun kapısında Allah için hizmet etmek zorundadır. Hatta bu yükümlülük, şeyhin evladı ve torunlarına hizmeti de kapsar.
  • Mürşid ölünce gerçek anlamda ölmüş olmaz; tasarrufları devam eder.

g. Tarikatın öne çıkan bir anlayışı da şeyhin vesile yani aracı kılınmasıdır.

Bu kabule göre Cenab-ı Hak, mürşidi kendisine arz edilecek işlerde bir vesile olmakla görevlendirmiştir. Ancak onun aracılığı ile ihtiyaçlar ilahi huzura arz edilebilir; onun Hak katındaki hatırına dertlere çare aranabilir. Sıkıntılardan kurtuluş isteği şeyh tarafından Allah'a sunulur, Allah Teâla da dostlarının duasını kabul eder. Onlar ne isterse verir. Bir

işte şefaatçi olurlarsa, dileklerini geri çevirmez. h. Tarikatın en önemli ritüellerinden biri, Nakşibendiyye tarikatının özel

likle Hålidiyye kolunda uygulanan bir zikir şekli olan hatm-i hâcegândir. Burada dikkat çeken ayrıntı ise şudur: Hz. Peygamber hatm-i hacegån denen zikrin manevi reisidir ve hatme meclislerine katılır. Oradakilerin dileklerini Allah Teala'ya Hz. Peygamber ulaştırır.

3. Faaliyetleri

Menzil Cemaati faaliyetlerini Semerkand Yayın Gurubu adı altında Semerkand Tv, Radyo 15, Semerkand Yayınevi, Hacegan Yayınevi, Semerkand Dergisi, Semerkand Çocuk Dergisi, Semerkand Aile Dergisi, Genç Okur Dergisi ile sürdürmektedir. Yayınevleri aracılığıyla hepsi de tasavvufi görüşleri içeren pek çok kitap neşretmiştir. Televizyon ve radyo programaları, yukarıda zikredilen görüşleri yoğun olarak işlemektedir. Ayrıca ilgili grubun Semerşah Turizm ve Erşah Turizm adı altında hac ve umre organizasyonu yapan firmaları da mevcuttur. Uzunca zamandan beri bağlıları ve ilgi duyanlar tövbe almak vb. amaçlarla Menzil köyüne gitmekte, buna ilaveten Avrupa'nın pek çok ülkesinde tekke adını verdikleri yerlerde faaliyetlerde bulunmaktadırlar.